Merhamet Yorgunluğu Kavramı Türk dil kurumu tarafından Merhamet sözcüğü “bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma” olarak tanımlanmaktadır. Yorgunluk sözcüğü ise “çalışma, iş yapma nedenleriyle bireyin ruh ve beden etkinlikleri açısından verimlilik düzeyinin azalması” olarak tanımlanmaktadır.
Son zamanlarda kendimizi her zamankinden daha yorgun, daha çaresiz ve tükenmiş hissediyor olabiliriz. Kişisel farklılıklarımız, olayları algılama biçimimiz, aile yapımız, çevresel ilişkilerimiz, geçmiş travmalarımız, yaşanılan büyük travmatik olaylar; gerek bireysel olarak gerekse de toplumsal olarak farklı tepkiler vermemize ve farklı duygular hissetmemize neden oluyor.
Kimimiz daha üzgün, kimimiz daha öfkeli kimimiz de daha suçlu ve çaresiz hissediyoruz kendimizi. Bedenlerimiz bile stres karşısında birbirinden farklı reaksiyonlar veriyor; bazılarımız kronik ağrılarla savaşırken, bazılarımız mide rahatsızlıkları, migren, gibi sorunlar yaşayabiliyor. Psikolojik olarak da durum pek farklı değil; daha depresif bir hale bürünenlerimiz de var, daha kaygısı artmış ve sürekli panik halinde olanlarımız da…
Stres hayatın her alanında var. Bundan kaçınılması pek mümkün olmadığı gibi amacımız da aslında kaçmak yerine yaşanılan olayı sağlıklı bir şekilde sindirebilmek olmalı… Günlük hayatın stresinin yarattığı yorgunluk bir kenarda dursun, ani, beklenmedik travmatik olayların yarattığı yorgunluğu da yediden yetmişe yaşıyoruz. Buna bir de bambaşka bir yorgunluk olan ‘Merhamet yorgunluğunu ekleyebiliriz ki bu özellikle belirli bir kitlenin çok sık maruz kaldığı bir yorgunluk, aslında bir psikolojik sağlık sorunu da diyebiliriz…
“Merhamet yorgunluğu; Duygusal duyarlılığı yüksek kişiler karşısındaki kişi ile empati kurma ve bakım verme becerisini aşırı kullanarak fiziksel, zihinsel, ruhsal ve sosyal açıdan tükenmişlik yaşarlar. Litaratürde travma ya da stresli olay yaşayan kişilerle birincil dereceden temas ederek çalışan kişilerin yaşamış olduğu bir psikolojik sorun olarak da tariflenmektedir.
Ancak şu günlerde toplum olarak yaşadığımız deprem felaketi gibi toplumsal travmatik olaylar karşısında uzaktan da olsa merhamet yorgunluğu görülebilir. Merhamet yorgunluğu yaşayan kişiler kendilerini tükenmiş, umutsuz, çaresiz, gergin ve bunalmış hissedebilirler. Araştırmalar, özellikle uzun süre acı çeken kişilerle çalışan kişilerin, yani bakım verenlerin bir süre sonra kendilerinin de acı çektiğini fark ettiklerini göstermiştir. (Dikmen,Y. ,Aydın,Y)”
Özellikle sağlık sektöründe çalışan ve hastane ortamlarında, rehabilitasyon merkezlerinde, afet çalışmaları yapılan alanlarda sıklıkla bulunan, travmatik olaya, acıya maruz kalan kişilere hizmet veren meslek grupları ‘Merhamet Yorgunluğunu’ yaşamaktadır. Hemşireler, sağlık personelleri, doktorlar, psikologlar bu gruba örnek verilebilir. Sağlık çalışanlarının merhamet kavramından yola çıkarak bütünleştikleri mesleki kimliklerinin yarattığı negatif etkinin bir sonucu olarak merhamet yorgunluğu karşımıza çıkmaktadır diyebiliriz.
Merhamet yorgunluğu, deprem gibi doğal afetlere uzaktan yakından maruz kalan kişilerle ya da istismar, kaza, ani ölüm, yaralanma gibi herhangi bir nedenle travmaya uğramış kişilerle çalışan, destek olan mesleklerin hemen hepsinde risk faktörü olarak görülmektedir.
Empati duygusu yoğun olan ve bu empatik yaklaşımı uzun zaman ve sık sık bakım verdiği, destek olduğu kişilere gösteren kişilerin sahip olduğu psikolojik sorun olarak da tanımlanabilir.
“Merhamet yorgunluğu aynı zamanda bakım verici ile hasta arasındaki bakım verme ilişkisine bağlıdır. Destek veren ile destek alan kişi arasındaki ilişki, birlikte geçirdikleri ve paylaşımda bulundukları zaman dilimi, aralarında oluşan bağı kuvvetlendirir. Yoğun stres ve acı durumu karşısında gösterilen bu yoğun empati merhamet yorgunluğuna sebep olmaktadır. Yapılan çalışmalarda, kişinin bu mesleklerden birini amaçsız olarak seçmiş olması, yaşadığı inişler çıkışlar, kayıplar, çatışmalar, iş yükünün fazla olması, özellikle iş yerinde takdir edilmemek, yetersizlik duygusunun oluşması merhamet yorgunluğu yaşama riskini arttırdığı ortaya çıkmıştır. (Dikmen,Y. ,Aydın,Y)”
Merhamet Yorgunluğu Riskini Hepimiz Taşıyoruz!
Merhamet yorgunluğu sadece sağlık çalışanlarında değil toplumun genelinde de görülebilmektedir. Özellikle toplumsal olayların yarattığı travmalara bağlı olarak gelişen aşırı hassasiyet, kaygı, suçluluk, çaresizlik gibi duygular ’Merhamet yorgunluğu’ yaşama riskini arttırıyor.
Bir diğer risk elbette ki yaşanılan olumsuz olayların günümüzde kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla çok hızlı bir şekilde yayılması, bilgi kirliliğinin olması, travmatik etki yaratabilecek görüntülerin ve videoların paylaşılması, kişilerde şiddete ve acıya maruz kalan insanlara karşı yoğun üzüntü, çaresizlik ve suçluluk duygularını açığa çıkarıyor.
Acıyı sadece hissetmekle, üzülmekle ve ağlamakla kalmıyoruz; sosyal medyanın yarattığı etki bazen bizleri edilgen bir şekilde üzülmekten öteye yani sürekli tepki vereceğimiz bir ruh haline sürüklüyor.
Bir süre sonra bedenen de zihnen de aynı acıyı çekmeye başlıyoruz. Zaman zaman acılarımızı bu şekilde paylaşarak hafifliyor, daha az kaygılı hissediyor olsak da, aşırı duyarlılığın getirdiği olumsuz etkilerin de var olduğunu bilmemiz gerekir. Her olaya karşı aşırı duyarlılık göstermek, bir sınır, ölçü koymamak bir süre sonra bizi yolun tam karşısına yani aşırı duyarsız olma haline, tepki gösterememeye iterek merhamet yorgunluğu yaşamamıza neden olabilir.
Suçluluk Psikolojisinden Çıkmanın ve Merhamet Yorgunu Olmamanın Yolları Neler?
Acıyı düşünmek ve üzülmek iyidir, insan olduğumuzu hatırlatır, fakat acıyı hissetmek ve bir başkasının yerine acı çekmek sağlıklı olmadığı gibi kimseye de faydalı bir yol değildir bunu kendimize hatırlatmalıyız.
Sosyal medyada, televizyonda çıkan her haberi her videoyu izlemek okumak zorunda değiliz. Bu acıyı görmezden gelmek, duyarsızlaşmak değildir. Elbette olan bitenden haberimiz olacak fakat sınırlı bir şekilde. Bedenimizi ve psikolojimizi zorladığı noktada bilgi alışverişini kesmek bunun içinde kendimizi iyi gözlemliyor olabilmek oldukça önemli.
Suçluluk, neden ben değil de o acı çekiyor. Neden biz yaşamadık onlar yaşadı... evet üzülmek insanca, suçlu hissetmek de… başkalarının acılarına bakıp acı duymamak mümkün müdür ? Hayatta kalma suçluluğu özellikle ilk zamanlar hepimizde az veya çok olabilir, fakat sonrasında bu duygunun uzun süre üzerimizde yapışık kalması ciddi sağlık sorunlarına neden olacağı için bu duyguyu bastırmadan sağlıklı bir şekilde sindirmek gerekecektir. Bu acıyı uzun süre hissetmek, yaşamak merhamet yorgunluğunu da beraberinde getirebilir.
Hiçbir acı yokmuş gibi davranmak da bütün acıları sahiplenip hepsinden sorumlu hissetmek de gerçekçi de değil sağlıklı da değil. Kendimizi zihnen yorgun hissettiğimiz anlarda dijital detoks yaptığımız kadar çalışma hayatı detoksu da yapılması önemli bir ihtiyaçtır.
İşe kendimizi fazlaca kaptırdığımız, olaylara karşı vereceğimiz tepkileri ayırt edemediğimiz ve acıyı hissetmemek için oradan oraya koşuşturduğumuz anlarda ya da suçlu hissettiğimiz için fazlaca acı çektiğimiz, hassasiyet duvarımızın yıkıldığı kritik anlarda; ayakta kalabilmek, sağlığımızı koruyabilmek, hepten duyarsızlaşmamak ve yorgun olmadan merhametli kalabilmek için fazlaca merhametten kaçınmayı da, sağlıklı sınırlar oluşturmayı da, bize zarar veren düşünce ve davranışlardan uzaklaşmayı da öğrenmeliyiz.
Nasıl ?
Suçluluk duygusundan çıkabilmek, merhamet, vicdan gibi duygularımızı ve empati kurmak gibi yeteneklerimizi sınırlı ve sağlıklı ölçülerde kullanabilmek ve ‘normalleşebilmek’ için; kendimize sosyal destek sağlamayı birlik ve dayanışma içinde hareket etmeyi, temel ihtiyaçlarımızı karşılamayı, rutinlerimize zor da olsa bağlı kalabilmeyi, yaşanılan suçluluk duygusunu size hissettiren süreci tekrar ele almayı ve ‘ben kötü bir şey yaptım’ algısından ‘kötü bir şey yaşandı ve kendimi kötü hissediyorum’ a geçmeyi denemeliyiz.
Zor durumlarda normal hissetmemenin gayet normal olduğunu, kendimize kötü hissetme lüksünü de verebilmeyi fakat her olay ve her duygu gibi bunun da geçici bir süreç olduğunu hatırlatıp, gerekirse bir uzman desteği almamız gerektiğinin de farkında olarak, kendimiz için iyi olanı yapmaya çalışmaktan vazgeçmemeliyiz. Kötü olursak kimseye faydamız dokunmaz, iyi olursak iyi edeceğimiz birileri mutlaka olacaktır. Kendimiz de dahil…
İyilik, sağlıkla kalın.
Bu bilgiler, kişileri tanı ve tedaviye yönlendirme amacı taşımaz. Tanı ve tedaviye yönelik tüm işlemlerinizi doktorunuza danışmadan uygulamayınız.
Bu içerik kayıt tarihindeki bilimsel verilerle hazırlanmış olup LifeClub Sağlık Hizmetleri Medikal Direktörlüğü tarafından kontrol edilmiştir.
Size özel atanacak LifeClub Hekimi'niz rehberliğinde bütünsel sağlık yönetimini güvenle deneyimleyebilir, daha iyi sağlıklı bir yaşam için LifeClub Wellness modülümüzle kişiye özel tasarlanacak online spor, diyet programlarını takip edebilir, ilgi alanlarınız doğrultusunda tüm içeriklere ulaşabilir ya da LifeClub Platform'da sağlıklı yaşama dair aradığınız hizmet ve ürünleri bulabilirsiniz. Şimdi LifeClub Dünyası'na adım atın!